Low Profile!
Karikatürcüler için kullanılan bir klişe vardır; kimi zaman ben de bundan payıma düşeni alırım: “Adam iki çizgiyle bir köşe yazarının üç sayfada anlatamadığını çiziyor!”
Palavra! Yazdıklarıma aldığım tepkinin sadece onda birini çizdiklerime alsaydım motivasyonum tavan yapardı! Oysa geçmiş yıllarda karikatürlerimin yazılarımdan daha sert ve keskin olduklarını söylerlerdi.
Karikatürlerime tepkisizliği yıllarla birlikte geliştirdiğim ‘sağlığa zararsız’ otosansür tekniklerine borçluyum herhalde... O kadar ki bazen kafamda tasarladığım bir karikatürü hayata geçirirken, daha çizim aşamasında çark edip bambaşka sulara doğru yol alıyorum! Sonunda ortaya yorumlanması güç bir çizim çıkıyor. Yine de bu gazetede yirmi yılı aşkın bir süredir üç genel yayın yönetmeni eskittiğime göre, ne kadar anlaşılmaz olursa olsun, karikatürümün hâlâ alıcısı çıkıyor demektir.
Gelgelelim köşe yazılarına… Onların sayesinde, uzaktan mektuplaşarak da olsa pek çok yeni dost edindim. Teşvik edenler, tam da düşündüklerimi dile getirmişsin diyenler, itiraz edenler, karşı çıkanlar, yazdıklarımdan alıntı yapanlar, hatalarımı bulup düzeltenler, yorum ekleyenler, nadir de olsa beni adam etmeye yeltenenler… Var da var!
Yukarıdaki girizgâhı, geçen yazıma aldığım iki eleştiriyi sizinle paylaşmak için yaptım. Her iki eleştiri de görüşlerine değer verdiğim dostlarımdan geldiği için önemli. Ama önce yazdıklarımı kısaca hatırlatayım: Bir futbol maçını rakip takımın taraftarları arasında izlemenin zorluklarından söz etmiş, yazıyı da ‘doksan dakikalık bir maç boyunca taraftarlar arasında azınlık olmak keyifli olabilir, ancak bunu bir ömür boyu çekmek zordur’ diye noktalamıştım.
Eleştirilerin ilki oldukça yüreklendiriciydi. Azınlık olgusunu bugüne dek bu denli açık ve şeffaf yazan olmadı diye yazdı sevgili okurum. Tabii ki burada kastedilen mecra Şalom’du. Gelin görün ki ikinci eleştiri bu görüşün tamamen aksini ileri sürüyordu: “Makalen iyi ama ‘low profile’ olmuş!” Aç parantez: (Low profile: Siyasi anlamıyla gözden ırak, dikkat çekmekten kaçınan, temkinli…) Hadi bakalım, çık çıkabilirsen işin içinden!
Aslında taban tabana zıt iki yorumu yapan okurlarımın kimlikleri de önemli. İkisi de entelektüel tanımına uyan kişiler. Bolca yazıyor, çiziyorlar. Birincisi Yahudi, yani azınlık mensubu bir Türk vatandaşı… İkincisini kategorize etmek gerekirse, etnik olarak çoğunluk tanımına uyuyor… Haliyle düşünce boyutları aynı dalgada buluşsa da ifade özgürlüğü kriterleri farklı frekanslarda dolaşıyor.
Teşekkür etmek için iki dostumu ayrı ayrı telefonla aradım. İlkini, “Senin açık ve şeffaf dediğin yazıyı low profile bulan oldu” diyerek kışkırttım biraz. Kısa ve öz bir yanıt vererek konuyu kapattı: “Bunu söyleyen kesinlikle Yahudi değildir!”
İkinci konuşma çok daha uzun oldu. Ne de olsa ortada irdelenmeye değer ciddi bir eleştiri vardı. Daha “alo” demesine fırsat bırakmadan, “Sen nasıl olur da bu yazıya low profile dersin!” diyerek destursuz giriştim. Şaşırdı önce. “Kötü bir şey demedim ki…” Sonra toparlandı: “İyi yakalamışsın ama daha ironik ve keskin bir yazı olabilirdi, her zamanki üslubundan kaçınmışsın, verdiğin taraftar örneği hijyenik ve masum” dedi.
“Daha ne olacaktı?” diye itiraz ettim.
Bu itirazım üzerine tam bir yaylım ateşine tutuldum:
Tamam, anladık, iyi bir Fenerbahçelisin. Peki, Maccabi Tel-Aviv ile Galatasaray oynasa, dobra dobra ben Maccabi’yi tutuyorum diyebilir misin? Hadi maçtan vazgeçtim, siyasi görüşlerini layıkıyla dile getirebiliyor musun?
Elbette!
İyi düşün! Penguen, Leman tarzında muhalif bir karikatürü İrvin ya da sen çizebilir misiniz? Hadi çizdiniz diyelim, yayınlatabilir misiniz?
Aklıma geldikçe denerim, ama birinci sınıf espriler genellikle İrvin’in spesiyalitesidir…
Yan çizdin şimdi! Sırf seçemediğin bir kimlikte doğmuş olduğun için, İzel’sin diye değil, kişilik özelliklerinden değil, insanların sana ters bakmalarından, seni her daim misafir olarak görmelerinden, yabancı olarak hissettirilmekten rahatsız değil misin?
Alıştım desem…
İsrail- Filistin meselesinde, yapılanları onaylamasan bile her defasında İsrail ile aynı kefeye konmana ne diyeceksin? Neredeyse antisemitizm yoktur diyeceksin!
Çok bilinçli olduğunu söyleyemem. Hele Batı ile kıyaslandığında...
Öyle mi? Peki, Galata Aşkenaz Derneği’ni kurmaya yeltendiğinde neden kendini hâkimin karşısında buldun?
Suçluydum çünkü! Suçumuz tüzüğün daha ilk paragrafında sabitlenmişti: “Derneğin amacı Türkiye’de yaşamış olan ve halen mevcut (sayıları 200-300 arası) Aşkenaz Yahudilerini Türkiye ve dünyaya tanıtmak, kültürel varlık ve değerlerini korumaktır”.
Ne büyük suç ama! Türkiye’de ne yazık ki siz azınlıklar geniş bir kesim tarafından yabancı olarak görülüyorsunuz. CHP hâlâ azınlıkları bir güvenlik sorunu olarak görüyor. Daha yakın zamana kadar Ermeni toplumu devletle temasını sadece Emniyet Genel Müdürlüğündeki Azınlıklar Masası üzerinden kurabiliyormuş, biliyor muydun?
Kim demiş bunu?
Hrant Dink. Öldürülmeden önce… Neşe Düzel’e verdiği bir röportajında…
Bu güzide dostumun kafamı daha fazla karıştırmasına izin vermedim ve kapı çalıyor bahanesiyle telefonu kapadım. Haksız mıydım?
16 Mayıs 2012