Kedi Kedi Olalı
Güldiken Yaz 2005 Sayı:33
Kedi kedi olalı…
 
Ziyaretçim, kor gibi parlayan iri gözlerini gözlerimin ta içine dikmiş kapının eşiğinde öylece duruyordu. “Buyrun, birşey mi istediniz?” diye merakla sordum karşımdaki ilginç yaratığa.
 
-    Hayırlı olsun, Mehmet Ali Kılıçbay’ın yerine siz başlamışsınız?
-   Teşekkür ederim. Aslında bayrağı geçici bir süre için devraldım diyebiliriz. Galatasaray şampiyon olursa Kılıçbay Hocamın yeniden keyifleneceğini ve o güzelim felsefi mizahından bizleri mahrum etmeyeğine inanıyorum...
-    Bu uzun yıllar sürebilir! İçeri girebilir miyim? Size anlatacaklarım var da...
 
Davetimi beklemeden içeri girmişti bile. O denli rahat hareket ediyordu ki, kendi evimde benim konuk onun ise ev sahibi olduğunu sanırdınız. Bir koltuğa yerleşti ve hal hatır sormama dahi izin vermeden anlatmaya başladı. Hızlı hızlı konuşuyor, ara sıra kuruyan dudaklarını diliyle yalayarak ıslatıyordu. Tüm ikram tekliflerimi geri çeviriyor, sözünün kesilmesinden hoşlanmadığını bıyıklarını titreterek belirtiyordu. Anlaşılan derdini bir an önce anlatıp geldiği yere dönmek niyetindeydi.
 
Öyküsü binyıllar öncesine uzanıyordu, ta firavunlar dönemine. Büyük büyük dedesi de kendi gibi VonDaniken marka arabasıyla yolculuk ederek milyon ışık yılı ötesinden gelmiş, Firavun Amanofaşis’in baş danışmanı olmuştu. O zamanlar Atlantis kıtası henüz sulara gömülmemişti. Yenitaş Uygarlığı en görkemli dönemini yaşıyordu. Mısır, Atlantis ile birlikte Yenitaş Uygarlığının iki önemli kolonisiydi. Büyükdede Felis, aynı zamanda pek çok büyük piramidin mimarıydı.
 
Piramit yapımında köle gücünden yararlanılıyordu. Köleler gündüz çalıştırılır, gece dinlendirilirdi. Amanofaşis iyi bir diktatördü, kölelerin zorunlu eğitim yaşına henüz gelmemiş çocuklarının çalışmasına izin vermezdi. Ne var ki bu çocuklardan bazıları haşarılık yapar, gece herkes uyuduktan sonra piramitlerin üzerine tuhaf hiyeroglifler çizerlerdi. Bu tosuncuklar piramitlere musallat olduklarından, Mısırlılar onları kısaca ‘musa’ diye adlandırmışlardı. Musaların gece gizlice piramit duvarlarına kazıdıkları hiyeroglifleri sabah işe giderken farkeden köleler, bunlara kahkahayla gülerdi. En fazla güldüren hiyeroglif, Felis Dede’nin gövdesine firavun kafası kazındığı figürdü.
 
Felis Dede toleranslıydı. Ona göre gülerek işe başlamak yararlıydı çünkü gülme eylemi kan damarlarının çeperindeki endotelyum dokusunu gevşeterek kan dolaşım hızını artırıyordu. Bu doku, kan damarlarıyla doğrudan ilgili olduğundan, pıhtılaşmayı engelliyor ve kölelerin çalışırken kalp krizi geçirme, yaralanma veya enfeksiyon kapma riskini azaltıyordu. Yani gülmek verimi artırıyordu.
 
Firavunun yaveri Rahip Sodomgomoros ise aksi fikirdeydi. Sodomgomoros’a göre kölelerin gülmesi otoritenin itibarını sarsıyordu. İtibarı kalmayan yönetimin ise çöküşü kaçınılmazdı. Günün birinde muzır bir ‘musa’nın çıkıp, bütün köleleri ayaklandırdıktan sonra başka diyarlara göç ettirmesinden korkuyordu. Firavuna sürekli, “Haşmetmeap, size gülenlere müsamaha göstermeyin” diyerek telkinde bulunuyordu.
 
Günün birinde Rahip Sodomgomoros ne yapıp etmiş, firavunu ikna etmeyi başarmıştı; gülme eylemi artık yasaktı! Köleler bundan böyle, yüce firavunun ile değerli danışmanının sentezinden oluşan, piramit duvarlarına kazılı hiyerogliflere bakıp gülemeyeceklerdi. İzinsiz kahkaha atanlar derhal kırbaçlanacaktı.
 
Ne var ki bu yasak bir işe yaramamıştı. Bu kez köleler kahkahayla değilse bile, gizliden gizliye kıkırdıyarak gülmeye başlamışlardı. Bu durum çok daha sinir bozucuydu. Üstelik gün boyunca için için kıkırdadıklarından, kölelerin randımanı hızla düşmüştü.
 
Sonunda çözüm kendisiyle sürekli alay edilmesinden rahatsız olan Felis Dede’den gelmiş ve bir gün firavunun huzuruna çıkarak, “mademki kölelerinizin gülme eylemini sona erdirdiniz, bari onun yerine bir başka dolaşım hızlandırma dürtüsü olan korku duygusunu salınız Haşmetlim” demiş. Felis Dede, kölelere korku salmak üzere, piramitlerin inşa alanının tam önüne dev boyutta bir heykel yapılmasını önermiş. Ardından da Sfenks’in planlarını göstermiş... Sfenks, firavunun başı ile Felis Dede’nin akrabası Leo Dayı’nın gövdesinden oluşuyordu ve gerçekten ürkünçtü.
 
Öykünün sonu biraz hüzünlü. Sfenks’in yapımından sonra Firavun Amanofaşis ile Felis Dede birbirlerine o kadar bağlanmışlar ki, bir piramidin içinde birlikte mumyalanmışlar. Firavunun ölümünden sonra, Rahip Sodomgomoros Giza kentinin tek hakimi olmuş. Ancak bu saltanat fazla uzun sürmemiş. Büyük bir tsunami neticesinde Atlantis kıtası sulara gömülünce, uzay adamlarıyla irtibatı kesilen Mısır uygarlığı da süratle gerilemiş.
 
Öyküsünün sonuna geldiğinde, karşımda oturan uzaylının Schrek II adlı çizgi filimde oynayan çizmeli kedi karakterine ne kadar çok benzediğini fark ettim.  “Daha önce hiç dünyaya gelmiş miydiniz?” diye sordum.
-         Yok, bu ilk ziyaretim…
-         Ziyaretinizin tek nedeni bu öyküyü bana anlatmak değildi herhalde?
-         Hayır, şikayet etmek için geldim! Binyıllar önce Felis dedeme yapılanların ülkenizde tekrarlandığını haber aldık…
-         Yok daha neler! Bizde ne piramit var, ne de firavun…
-         Ama yöneticileriniz var!
-         Ee?
-         Geçenlerde galaksimizin bütün gazetelerinde yer aldı; Musa’nın biri yine bizi çizip mahkûm olmuş…
-         Orası henüz belli değil, temyize gitti…
-         Olabilir, ama biz yine de şikayetçiyiz arkadaş!
-         Şikayetçi mi? Kimden, yargı sistemimizden mi?
-         Hayır, bunu çizen kişiden şikayetçiyiz!
-         Nedenmiş o?
-         Biz kedigiller hem akıllıyızdır, hem de aklımızı kullanmasını biliriz. Çizecekseniz bizi bütün çizin! Üstelik kendimizi yumaklara dolanmış görmek onurumuza dokunuyor. Kedi kedi olalı böyle zulüm görmemiştir miyavu!
 
Ziyaretçim bu sözlerinden sonra ani bir hareketle pencereye yöneldi ve açık camdan atlayarak hızla gözden uzaklaştı.