Tıpkı Çocuklar Gibi
Bu kitabın ilk bölümünü okuduysanız şayet, ‘Çocuk Hakları’nın ne mene şey (!) olduğunu fark etmişsinizdir şüphesiz. Ben ise, daha projenin ilk aşaması olan Ankara’daki atölye çalışmasının başında kavrayıverdim çocuk haklarının bundan önce aklıma dahi getirmediğim karmaşık boyutlarını. Tıpkı, karikatürün gerek siyasette gerekse sosyal yaşamdaki önemini, kırklı yaşlarıma kadar, karikatürün ta içine girmeden önemsemediğim gibi…
Türkiye ile İngiltere, aynı kıtanın ülkeleri olmakla birlikte, bir anlamda Doğu ile Batı’yı temsil etmektedir. Her iki ülkenin de, tüm kültürel farklılıklarına karşın, engin tarih zenginlikleri vardır. Her ne kadar Birleşik Krallık’ta karikatür daha eski bir geçmişe sahipse de, Türkiye’de de Tanzimat döneminden günümüze gelen köklü bir karikatür geleneği oluşmuştur. Karikatür sanatı, günümüz Türkiye’sinde de, tıpkı İngiltere’de olduğu gibi aynı tanıma hak kazanmıştır: etkin bir çağdaş iletişim aracı.
Karikatürün dili evrenseldir. Bu olgu, Ankara’daki buluşmada bir kez daha kanıtlandı. Türk ve İngiliz karikatürcüler birbirlerinin dediklerini pek anlamasalar da, kağıt - kaleme sarılarak çocuk hakları hakkındaki müşterek görüşlerini dile getirmeyi başardılar. Tıpkı çocuklar gibi!
Kanımca çocuk dili de evrenseldir. Birbirlerinden ne kadar farklı coğrafyalarda dünyaya gözlerini açarlarsa açsınlar, hiç fark etmez; çocuklar hep çocukça konuşurlar. Tek önemli ihtiyaçları ise müşterektir: Sevgi !
Çocukları seviyorum. Onları karikatürle özdeşleştiriyorum. Çünkü karikatür saf olduğu kadar acımasızdır da. Tıpkı çocuklar gibi! Çocuklar karikatür çizmeyi sever. Resim yaptıklarını zannederler ama gerçekte karikatürdür çizdikleri. Gördüklerini, gözlemlediklerini resmederler. Farkına varmadan eleştirirler kendilerini çevreleyen o “koskocaman” minik dünyalarını. Biz ergen karikatürcüler ise habire onları taklit etmeye çalışırız. Çizgimizi sadeleştirmeye, onlarınkine benzetmeye özeniriz. Ama bir türlü beceremeyiz! Giderek ustalaşır çizgilerimiz, özgünleşir... Çeşitli unsurlardan etkilenir, istemeden de olsa hayal gücümüzü sınırlarız. Ne yaparsak yapalım başaramayız bir türlü onlar gibi çizmeyi… Kıskanırız çocukları!
Oysa büyükler ne çok kural koyarlar önlerine: “Buraya, beyaz sayfalara çizeceksin!” diyerek, duvarlara–yerlere, kollara-bacaklara çizmelerini engellerler. Ardından yönlendirirler: “Öyle değil, şöyle çizmelisin, sonra da böyle boyamalısın!” Bununla da yetinmez, bazı “şeyleri” çizmelerini yasaklarlar: “Ayıptır, bunu çizmemelisin, nedenini büyüyünce anlarsın...” Böyle diye diye düşüncelerine bile ambargo koyarlar. Sonunda çocuklarını “adam” ederler!
Gerçek karikatürcü, içindeki çocuğu canlı tutmayı başarmış olan kişidir aslında. Yaramazlık yapar, hınzırdır. Önüne konan kimi anlamsız kurallara karşı gelir elinden geldiğince. Bazen ağır bir şekilde cezalandırılmayı dahi göze alarak itiraz eder. Hak arar. Çocukken kendisine eksik verilen, ya da hiç verilmeyen haklarını talep eder. Alır kalemi eline, önüne çıkana çizer: gazete, dergi, afiş, televizyon, duvar, duvar kağıdı, masa örtüsü, meyhane peçetesi... Mecra fark etmez onun için, yeter ki yaramazlık yapsın, hınzırlık olsun, ses çıkarsın. Çünkü o hâlâ çocuktur. Çocuklarınsa, çocukluk etme hakları vardır!
İzel Rozental
Daha Fazlası için http://www.7-17.org/