Benigni
Gerçekten “La Vita E Bella” mı?
Doğrusu fena taktım Roberto Benigni’ye. Filmi izledikten sonra, damağımda tuhaf bir tatla ayrılmıştım sinema salonundan. Bir türlü anlam veremiyordum, filmden zevk almıştım ama beni rahatsız eden bir şeyler vardı.
Sonra Oscar ödüllerini seyrettim. Çeşitli festivallerde, şimdiye kadar toplam 44 ödül toplamış bulunan Benigni’nin filminin Yabancı Film dalında Oscar kazanmasına neredeyse kesin olarak bakılıyordu. Oysa meğer Benigni bunu beklemiyormuş(!). Kazandığı açıklandığında büyük bir coşkuyla önündeki koltuğun sırtına tırmandı, sonra da sakatlanma veya sakatlama pahasına seyircilerin oturduğu koltukların üzerinden bir bir sıçrayarak, büyük ödülü almaya koştu. Sahne gerçekten çok etkileyiciydi ve belli ki iyi hazırlanmıştı!.. Az sonra, bu kez en iyi erkek oyuncu dalında ödül kazandığı açıklandığında, Benigni aynı coşkuyu nedense yaşayamadı. Sanki o an hazırlıksız yakalanmış ve tüm sermayesini az önceki show’unda yitirmişti. Kanımca Benigni rol yapıyordu.
Kızım, karım, yakınlarım, ben Benigni’ye ve filmine tepki gösterdikçe, bana kızıyorlar, abarttığımı söylüyorlardı. Herkes filmi çok beğenmişti. Zaten netice de ortada değil miydi? Tam 44 ödül ve 3 Oscar heykelciği!.. Yoksa kıskanıyor muydum? Böyle bir şey mümkün değil çünkü sinemacı değilim. Başarıyı kıskanacak olsam herhalde Roberto Benigni’yi değil ama ondan fersah fersah başarılı bulduğum Steven Spielberg’I kıskanırdım.
Şalom’un sekiz – on yıllık okurları hatırlayabilirler; bir zamanlar Wagner müziğinin dinlenip dinlenmemesi konusunda bir polemik başlamıştı. O zamanlar Wagner’I istemeyen dinlemesin, kimse zorla dinletemez, yeter ki dinlemek isteyenlere engel olunmasın diyordum. Bu gün de aynı düşüncenin arkasındayım, değişen bir şey olmadı. Ancak iş ‘Hayat Güzeldir’ filmine gelince takılıyorum. Bu filmde beni rahatsız eden bir şeyler gizli.
Holokost hakkında şimdiye kadar çevrilen filmler hep belgesel ya da yarı belgesel olmuştur. Bu filmlerdeki görüntüler son derece çarpıcıdır, insanın canını yakar. ‘Schindler’in Listesi’ ise bütün seyredenleri derinden etkileyen bir nitelikteydi. Bu filmi izlerken insanın boğazına bir şeyler düğümleniyordu. Ağlamamak, insanlıktan utanmamak mümkün değildi. Spielberg gelecek kuşaklara adeta bir ders veriyordu filmiyle.
Oysa Benigni’nin ‘Hayat Güzeldir’ filmini izlerken seyirci zevk alıyordu. Filmden rahatsız olmak bir yana, bir elinde pop-corn, diğerinde Cola, büyük bir iştahla ( ve zaman zaman gülerek) temerküz kamplarını seyrediyordu. İşte beni rahatsız eden nokta burasıydı. Spielberg’in filmini izlerken boğazınızdan lokma geçebiliyor muydu?.. Benigni Oscar ödül törenini sulandırmayı göze aldığı gibi, bir insanlık trajedisini de sulandırmayı başarmıştı. Bu utancın lekesini artık silmek isteyen ‘insanoğlu’ ise Benigni ve filmini ödüllere boğuyor, gelecek nesillere bu yapılanların sanıldığı kadar da korkunç olmadığı mesajını kendi bilinçaltından zerk ediyordu.
Kamboçya, Rwanda, Bosna ve nihayet şimdi yaşanan Kosova dramları… ‘İnsan’ hiç akıllanmayacak mı?!..
4 Nisan 1998, İstanbul