Babama Söyleyemediklerim
Hiçlik prensibine inanan, her şeyin değerden yoksun olduğunu savunan nihilist bir evlat ile geleneklere sıkı sıkıya bağlı muhafazakâr bir baba… Yok, ikisi de ben değilim, ‘Babalar ve Oğullar’dan, Ivan Turgenyev’in ünlü romanından söz ediyorum. İlk okuduğumda, belki henüz çok genç olduğum için romanın asıl mesajını pek algılayamamış, yaşım gereği kendimi oğul Bazarov ile özdeşleştirmiştim. Ancak eserin sonlarına doğru baba Bazarov’un davranışlarında haklı olabileceği kuşkusuna – belki de romanın hüzünlü sonundan dolayı – kapılmıştım.
Ruhbilimci olmadığım için baba-kız ilişkileri hakkında ahkâm kesemeyeceğim ama babalarımız ya da oğullarımızla ilişkilerimiz hayat boyunca Turgenyev’in romanındaki gibi değil midir? Küçükken babalar kahramanlarımızdır; her şeyi bilirler. Büyüdükçe istem dışı da olsa onları sorgulamaya başlarız. Babamız gözümüzde ulaşılması gereken zirvedir ama acaba her yaptığı ya da söylediği doğru mudur? İşin Freudien tarafını bir tarafa bırakırsak, gün gelir hatalarını görmeye başlarız. Ona kızarız. Daha iyisini yapabileceğimize inancımız artar. Baş kaldırırız. Rekabet başlar…
Madalyonun öbür yüzündeyse evladıyla her daim gurur duymak isteyen bir baba vardır. Oğlunda kendi kopyasını görür. Yaşamı boyunca yaptığı hataları oğlunun tekrarlamasını istemez. Onun başarılarıyla övünmek ister. Hatalarını, acemiliklerini gördükçe çileden çıkar, kendi deneyimlerinden yararlanmasını ister. Zira oğlunun başarısı aslında kendi başarısıdır!
Oysaki zaman her şeyin ilacıdır. Gün gelir sevgi ağır basar, oğul babasına, baba da oğluna hak verir. Taşlar yerini bulur uzlaşma sağlanır. Yeter ki ömür vefa etsin…
Henri Kichka, 86’ncı doğum gününü bu yıl Liege’de tüm ailesiyle birlikte kutlarken, oğlu Michel Kichka da yanı başındaydı.
Bu köşeyi okuyanlar Michel Kichka’yı hatırlayacaklardır. Kendisi İsrail uyruklu Belçika kökenli çok yönlü bir sanatçı ve aynı zamanda Kudüs’teki Bezalel Üniversitesinde grafik sanatlar eğitmenidir. Politik karikatürleri İsrail ve Avrupa basınında düzenli olarak yer alır. Barış yanlısı çizimleriyle dünya çapında ün kazanmıştır. Üç erkek evlat, iki torun sahibi mutlu bir aile babasıdır da aynı zamanda.
Henri Kichka, Michel’in babasıdır. Kichka ailesinin Holokost’tan hayatta kalmayı başaran tek ferdidir. Buchenwald toplama kampından kurtulup Belçika’ya döndüğünde yirmi yaşındaydı. Altı yıl sonra, 1948’de evlenip yuva sahibi oldu. Karı koca küçük bir konfeksiyon mağazası işletmeye koyuldular. Birkaç yıl içinde de ikisi kız dört evlat sahibi oldular. Henri Kichka mesleğini hiç sevmiyor, resim yapmak istiyordu. Belçika’da savaş mağdurları için erken emeklilik yasası çıkar çıkmaz hiç tereddüt etmeden ekmek teknesini kapattı. Artık tüm zamanını resim çizmeye ayırabilirdi…
Michel Kichka karikatür çizmeye babasının kucağında başladı. Birlikte Hitler’in, Goebbels’in, Göring’in karikatürlerini yapıyorlardı. Savaş sırasında yaşadıklarına karşın neşeli bir insandı Henri. Ancak Holokost’tan, toplama kampından hiç söz etmiyordu. Küçük Michel, babasının Soykırım ile hesaplaşmamasını anlayışla karşılıyordu zira bu konu aynı durumdaki pek çok insan için hâlâ tabuydu.
Ta ki aile içinde çok trajik bir olay yaşanana dek! Michel’in her daim mutsuz kardeşi Charly ansızın yaşamına son vermişti. İşte o meşum günden hemen sonra Henri Kichka’nın yaşamı büyük bir değişime uğradı. Küçük oğlunun yasını tutmaktansa Soykırım anılarına daldı. Hiç durmadan belgeler biriktiriyor, gazetelere okullara gidip tanıklığını anlatıyordu. Bununla yetinmeyip, toplama kampında yitirdiği gençliğini anlatan bir de kitap yazdı. Ardından Auschwitz’e turlar düzenleyip gönüllü rehberlik yapmaya başladı. Bütün bunlar Michel’in tuhafına gidiyor, babasını anlamakta güçlük çekiyordu.
Michel Kichka, babasının yazdığı kitabı aylarca okumadı. Kardeşinin yokluğunun Soykırım anılarıyla örtülmesini bir türlü hazmedemedi. Babası ise ısrarla Michel’in de kendisiyle bu Auschwitz turlarından birine katılmasını istedi. Oysaki Michel Kichka bu turu grupla değil, babasıyla baş başa ve de Auschwitz yerine babasının gerçekten Soykırım kâbusunu yaşadığı Buchenwald’a yapmayı yeğliyordu. Aradan yıllar geçti ve her iki istek de gerçekleşmedi.
Öykü burada bitmiyor tabii. Baba oğul 86’ncı yaş günü münasebetiyle Liege’de buluştuklarında Michel Kichka’nın elinde bir kitap vardı. Fransa’da yeni yayınlanmıştı. Kitabın adı, “İkinci Kuşak – Babama Söylemediklerim” idi*. Michel Kichka babasıyla hesaplaşmasını bir çizgi romana dönüştürmüş, üç yıl boyunca muazzam bir emek sarf ederek 104 sayfalık müthiş bir eser yaratmıştı. Kitabın son iki sayfasında ise baba ile oğlun öyle bir buluşma sahnesi var ki hiçbir söze gerek bırakmıyor!
Benim de babama söyleyecek sözüm vardı, söyleyemedim. Ne yazık ki ömrü yetmedi, erken gitti. Otuzlu yaşlarımın başındaydım, henüz olgunlaşmamıştım. Konuşamadık, yazamadım… Kichka şanslı, daha nice yıllara Henri!
* Deuxieme génération – Ce que je n’ai pas dit à mon pére, Michel Kichka, Dargaud 2012
Kitap şimdilik Fransızca yayınlandı. Muhtemelen yakında İngilizce ve İbranicesi de çıkar. Türkçesi içinse, evvelce MAUS’u da Türkçe’ye kazandırmış olan Gözlem Kitapevine biraz telkin gerekecek…
30 Mayıs 2012