Hirschfeld, Mose, Mauldin… ‘Son Mohikanlar’da yaprak dökümü!
RIDEP, IV.Uluslararası Basın Karikatürleri Buluşması’ndan dönüyordum. Üç gün boyunca karikatürle kalkmış, karikatürle yatmıştık. Ne yalan söyleyeyim, biraz bunalmıştım, birkaç gün olsun karikatür düşünmek istemiyordum.
Ne mümkün! Daha tatil başlar başlamaz ilk kötü haber bir gazete köşesinde beni bekliyordu; All Hirscheeld 99 yaşında ölmüştü. Yüz yaşına basmasına sadece beş ay kalmıştı.
Yüz yaşındaki bir karikatürcünün doğal ölümü, hele ki uzun meslek yıllarını Amerikan şov dünyasının içinde mutlu ve şaşalı bir şekilde tükettiği biliniyorsa, fazla sarsmamalı. Ama ölen kişi Hirschfeld olunca durum biraz farklı, tarifi güç bir boşluk duygusu yaşıyor insan…
Hirschfield’in ölüm haberinin üzerinden henüz birkaç gün geçmişti ki diğerlerinin haberi de ulaştı. Mose (Moise Depond), ki Chaval ve Bosc ile birlikte Fransız grafik mizahının devrimcileri arasında anılır, 21 Ocak günü, Hirscheeld’den bir gün sonra, 86 yaşında prostat kanserinden ölmüştü.
Bu iki çizerin yaşına bakıldığında, karikatürcülük mesleğinin ömür uzattığı düşünülebilir. Ama 22 Ocak günü rahmetli olan Amerikalı Pulitzer Ödülü sahibi politik karikatürcü Bill Mauldin ne yazık ki bu ortalamayı düşürdü. Mauldin 1921 doğumluydu ve üç günde birbirlerinin ardı ardına ölmeyi becerebilen ünlü karikatürcülerin sonuncusuydu. Ya da ben diğerlerini duymadım…
20.YÜZYIL ve HIRSCHFELD
20.yüzyılda Broadway’de görünüp de All Hirschfeld’in fırçasından nasibini almamış ünlü yoktur herhalde. Dahası, sahne sanatlarına hiç ilgi duymamış okur yazar bir yirminci yüzyıl insanın, hayatında bir kez olsun Hirschfeld’in çizgilerini görmemiş olması düşünülemez.
Sanatçının 20.yüzyılda New York’ta oynanmış olup da izlemediği oyun ve müzikal olmadı hiç. Çizgileriyle 20.yüzyıl Amerikan sahne sanatlarının tarihini yazdı. Özgün ve zengin üslubuyla oldukça zıt bir görüntü veren imzası, son eşi Louise Kerz’in deyişiyle, “Amerikan tiyatrosunun logosu” oldu. Çizimleri dünyanın önemli koleksiyonlarında yer alan sanatçının retrospektif sergileri, önemli sanat merkezleri ile müzelerde açıldı. Karikatürleri Smitshsonian’s National Portrait Gallery, the Katonah Museum of Art, Harvard Üniversitesi, Norman Rockwell Müzesi’nde yer almaktadır.
1997 yılında, bir New York yolculuğum sırasında, tesadüfen küçük bir sanat evinde Hirschfeld’in sergisini gezme fırsatı bulmuştum. O güne kadar Hirschfeld, bildiğim fakat çok önemsemediğim bir karikatürcüydü. Yapıtlarını çeşitli dergi ve kitaplarda sık sık görüyordum. Her çiziminin bir (ya da birkaç) yerinde kızı Nina’nın adının gizli olduğunu, bu sayede Amerikan halkı üzerinde büyük ilgi ve merak uyandırdığını bir yerlerde okumuştum. Bu bulmaca karikatür işi bana pek itici gelmişti. Buna bir de karikatürlerinin hemen tüm Showbiz dergilerinde yayınlanan a-politik çizimler olması eklenince, ne yalan söyleyeyim Hirscfeld’in sanatı beni fazla ilgilendirmemişti.
Sergide gördüklerim ise olağanüstüydü! Çeşitli sanatçıların sahnedeki performansları sanki yeniden dile getirilmişti. Hirschfeld sanatçıları benzetmekle yetinmemiş, canlandırdıkları karakterlere büründürerek oyunu kağıt üzerinde kendi yorumuyla yeniden yaratmıştı. O gün saatler boyunca o küçük galeride oyalandığımı hatırlıyorum. Bütün Amerikanın bir asırdır tanıdığı sanatçıyı ben yeni keşfetmiştim.
Albert Hirschfeld, Amerikanın St.Louis eyaletinde 21 Haziran 1903 tarihinde dünyaya gelir. Dedesi ABD’ye Almanya’dan göç etmişti. Babası Isaac Hirschfeld seyyar satıcıdır. St.Louis’ten geçerken, Ukrayna’dan mülteci olarak ABD’ye henüz yeni gelmiş Rebecca Rothberg ile karşılaşır. Rebecca sadece Rusça ve Yidişçe konuşabilmektedir. Konuşmadan iletişim kurarlar, ve evlenirler. Isaac Hirshfeld bir şekerci dükkânı açarak St.Louis’e yerleşir.
Hirscfeldler’in evinde elektrik, havagazı ve su yoktur. Evleri ilkel bir kömür sobasıyla ısınmaktadır. Al ve kendisinden büyük iki kardeşinin görevi sobayı sıcak tutmaktır. Beş yaşında okula başlayan Al, öğretmenlerinin karikatürlerini çizerek göze çarpar. Çizimleri daha o yaştan okul gazetesinde yayınlanır. “Erken gelen teşvik çok önemlidir, şayet birisi çok iyi palyaçosun derse, inanırsın” diye hatırlar o günleri Al. Dokuz yaşına geldiğinde, Charles Max adındaki resim öğretmeni Al’ın yeteneğini keşfeder.
Kentteki resim galerini Al’a gezdiren Max, çocuğun yoğun ilgisinden etkilenir ve Al’ın annesini New York’a taşınmaları için ikna eder. 1915 yılında, ceplerinde sadece 5 dolar parayla Al ve annesi New York’a vasıl olurlar. Rebecca, Hirschfeld’in hayatını hepten değiştirecek olan kararı bir çırpıda almıştır.
Hirscfeld ilk Paris yolculuğunu, henüz yirmi bir yaşındayken, 1924 yılında gerçekleştirir. “Herkes ‘büyük’ resim çiziyor, ‘büyük’ roman yazıyordu”, diye anar o günlerde Picasso, Hemingway, Gertrude Stein, ve diğerleriyle karşılaşmasını.
Al ilk evliliğini, 24 yaşındayken, Ruth Hobby adlı bir tiyatro oyuncusu ile yapar. Beş yıl sonra, çılgınca âşık olduğu ve yine bir oyuncu olan Dolly Haas’la evlenmek üzere taksiye binerler, nikâh memurluğuna gitmektedirler. Aniden Hirscfeld ilk karısından henüz boşanmamış olabileceğini düşünür. Bunun üzerine taksiyi ilk telefon kulübesinin önünde durdurur ve eski karısını arar. Evet, hâlâ evlidirler, nikâh ertelenir.
1945 yılında kızı Nina dünyaya gelir. O günden itibaren, Hirscfeld bütün karikatürlerinin bir yerinde Nina ismini özenle gizlemiştir.
Elli yıl süren mutlu bir evlilikten sonra, yıpratıcı bir hastalığa yakalanan Dolly 1994 yılında ölür. İki yıl sonra Al, bu kez bir tiyatro arşivcisi olan Louise Kerz ile evlenir.
Yaşamı boyunca sadece 1930’lu yıllarda, çok kısa bir süreyle siyasi ve editoryal karikatür çizmiş olan Hirscfeld, portre karikatürcüsü olarak tanınmış olmaktan hoşnut değildi. Bir arkadaşına bu konuda dert yanarken, “Portre çizenler hep hor görülüyor” demişti, “Aslında kişinin fiziksel ve anatomik kusurlarını abartmak marifet değil, kocaman kafaların altındaki küçük vücutların neresi komik?”
Konulu karikatür ile portre karikatürü arasında ayırım yapıyordu. “Editoryal karikatürün edebî bir dili vardır. Portre ise abstredir, hikâye anlatmaz. Herhangi bir karikatürü anlatmak mümkündür oysa bir portre için bu çok güçtür. Rönesans döneminde, Mikelanj’ın çizimleri ‘karakter’ diye adlandırılırdı, aslında bunlar düpedüz karikatürdü. Her zaman El Greco’yu büyük bir karikatürcü olarak gördüm, hatta Picasso’yu, Modigliani’yi ve Matisse’i de…”
Kaynak: Hirshfeld On Line, Mel Gussow (The Broadway Artist),1999
MOSE
İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Fransız karikatüründe bir devrim yaşanır. Aslında Saul Steinberg’in çağdaş ve evrensel karikatürde estirdiği fırtınanın Fransa’ya yansıyan rüzgârıdır bu. Tıpkı aynı fırtınanın Türkiye’deki “50 Kuşağı” uzantısı gibi…
Fransız grafik mizah sanatı, Mose’un önderliğinde, Chaval ve ardından da Bosc’un katılımıyla 1945 yılından itibaren önemli bir değişime uğrar. Bilindiği gibi Chaval ve Bosc 68’lerde umutsuzluğa kapılıp intihar ederler. İçlerinde tek hayata sarılmayı becerebilen Mose ise, 1980 yılında emekliye ayrılır ve kendini resim ile kolaj sanatına verir.
Mose (Moise Dépond), 1917 yılında Saint-Jean-de-Boisseau’da doğmuştu. Tours kentindeki Descartes Lisesi’nde felsefe eğitimini tamamladıktan sonra, güzel sanatlar okuluna girer. 1945 yılında, beş yıllık bir öğretmenlik döneminden sonra Paris’e, ilgi duyduğu edebiyat alanında çalışmak amacıyla gider.
Kader onu gazeteci olmuş bir çocukluk arkadaşıyla karşılaştırır. Arkadaşı ondan yazı yazmak yerine mizah içeren resimler yapmasını ister. Dépond o günlerde Saul Steinberg’in “All in Line” albümünü görmüş ve etkilenmiştir. 1946 yılından itibaren “Mose” imzası altında karikatürler çizmeye başlar.
Karikatürleri başta Paris-Match olmak üzere dünyanın önde gelen dergilerinde yayınlanmaya başlar. Kısa sürede Japonya’da bile hayranları oluşmuştur.
1949 yılında André François ve Chaval ile tanışır. Üçlü birlikte “Manigances” (Dalavereler) isimli bir albüm yayınlar. “Manigances” (bu ad Prévert tarafından konulmuştu), kısa sürede yazısız karikatür sanatının ‘kutsal kitabı’ olur.
Sanatçı daha sonra Swift’in, Mark Twain’in, Alphonse Allais’nin kitaplarını resimler, çeşitli afiş ve posta kartları çizer. Fransız televizyonu için 54 adet kısa metrajlı film gerçekleştirir.
80’lerden itibaren ailesiyle birlikte Paris’ten ayrılarak taşrada yaşamını sürdüren sanatçı, karikatürden uzaklaşarak resim ve kolaj yapıyor, edebiyatla ilgileniyordu.
Mose edebiyat alanında da iki büyük ödül sahibiydi: 1972 yılında aldığı ‘kara mizah’ ödülünü, 1986 yılında ‘ak mizah’ ödülü takip etmişti. Çekmecelerinde ise henüz yayınlanmamış pek çok mizah yazısının bulunduğu biliniyor.
Kaynak: L’épreinte, Lucien Grand-Juan, 1998, les éditions du Petit Véhicule