Türk Yahudilerinin Sanattaki Yeri – 1
David OJALVO
Aralık ayı süresince sayfamızda "Türk Yahudilerinin sanattaki yerini" sorgulayacağız. Sanattaki yerimizi ararken cemaatimizde bu alanda önde giden isimlerden, okur mektuplarına kadar çeşitli görüşleri paylaşmayı hedefliyoruz. Dosyamızda ilk olarak, 15 yıldır gazetemizde çizen, karikatür sanatçısı İzel ROZENTAL’le yaptığımız röportajı yayınlıyoruz
- Sanatçının Asıl Mesleği –
Uzun yıllar ticaret dünyasında yer almanızın yanı sıra birçoğumuz sizi Şalom Gazetesi’ndeki karikatürlerinizden, sanatçı kimliğinizle tanıyor. Bize karikatüre olan ilginizin geçmişinden ve gelişiminden söz edebilir misiniz?
Benim karikatüre yatkınlığım vardı ve küçük yaşlardan beri çizerdim. 70’lerden (o zamanlar 20’li yaşlardaydım) itibaren profesyonel anlamda karikatür çizmek istedim. Birtakım dergilerde karikatürlerim yayınlandı; fakat ne aile çevremden ne de ortağımdan bunun doğru bir yol olduğu izlenimi edinmedim. Kararımı verdim ve ticarete atıldım. Dolayısı ile karikatürü rafa kaldırdım ve uzun zaman da karikatüre elimi sürmedim. Toplantılarda, eş dost davetlerinde bir şeyler çizerdim elbet; ama bunlar profesyonel çalışmalar değildi. 90’lı yıllarda bir arkadaşımın ısrarı ve isteği ile Şalom Gazetesi’ne çizmeye başladım. Artık yaş ve konumum da ek bir uğraş edinmeme müsaade ediyordu. Böylece karikatürü bir iş olarak benimsedim; 1991’den beri aralıksız Şalom Gazetesi ve bunun yanı sıra birtakım gazetel ve dergilerde siyasi karikatür çizmeye başladım. Ayrıca Briç ve sosyal konularda da çiziyor, konferans ve festivallere katılıyorum. Kısacası karikatür hayatımın bir parçası olmuş durumda.
Kendinizi karikatürle ifade etme yolunda ticari kimliğinizle bir çakışma olmuyor mu?
Bunları çok net bir şekilde ayırıyorum; o kadar ki, iki kartvizitim, iki şapkam var. Çok açık bir çizgi koydum araya. Karikatürden para kazanmak çok zor… Sadece Türkiye değil, dünyada da zordur. Benim ekmek teknem ticari işim. Ticaretin karikatüre yer yok. Karikatürün içinde de ticarete yer yok. Karikatür yaptığım yer, mekân ve zaman ayrıdır; ticaretinki apayrıdır. Ticari işimle ilgili bir konferansa çağrılıyorsam ticari kartvizitimi kullanıyorum; şayet karikatürle ilgili bir konuşma yapacaksam ticari kimliğimi hiç göstermem, karikatür kimliğimi gösteririm. On beş yıldır böyle bir yaşam tarzını benimsemiş bulunmaktayım. Hobilerim ise bambaşkadır. Kayağa gitme, çeşitli konularda kitap, DVD ve caz albümü biriktirmek gibi... Bazen bana karikatür "hobim" hakkında soru yöneltilir. Ben de derim ki gazoz kapağı, sinema bileti toplarım; bunlar hobilerimdir; ama karikatür çizme "hobim" yok; karikatür benim için bir iştir.
Burada çok önemli bir noktaya işaret ediyorsunuz...
Tabi ki… Toplum bizi öyle bir şekilde yönlendiriyor ki, sanatla ilgili meşgaleyi iş olarak kabul etmiyor, "esas işin ne" diye soruluyor. Hatta bunu kadınsı olarak görüyorlar. "Erkekler gider parayı kazanırlar, kadınlar ise sanat işi ile uğraşırlar", şeklinde bir sabit fikir var. Bizim toplumumuzda bu çok daha yaygın.
Schneidertempel’ın bir sanat merkezine dönüşmesinde yoğun emeğiniz geçti…
Türkiye’de, diğer ülkelerin aksine, sanatta öne çıkmış Yahudi sayısı maalesef çok az. Yakup Barokas bunu birkaç sayı önce belirtti. Biz ne zaman sanatta yerimizi alabileceğiz? Ben sanatla ilgiliyim. Sanatçı arkadaşlarım, dostlarım soruyorlar: "Neden Türkiye’de Yahudilerden sanatçı çıkmıyor?" Yahudilerin başarılı olmama nedenlerinden biri sanata gereken önemi vermemeleri, yani sanatın gerisinde durmayışları. Schneidertempel eski bir sinagogdur. Tek başıma yapmadım. Altını çizerek söylüyorum bu düzenleme Aşkenaz Cemaatinin kararıdır, onların çok büyük katkıları vardır. Bizdeki Aşkenaz sayısı çok az. Tanınmıyoruz, bilinmiyoruz, sanatta yokuz. Böyle bir sanat merkezi açmakla, önce Türkiye’ye bir saygınlık kazandırmak ve ardından uluslararası bir seviye yakalanmak isteniyor… Sorulduğu zaman, kim var bu işin gerisinde? Cevap Aşkenazlar olur! Schneidertempel’i, Yahudi sanatçılar yararlarsın diye değil, topluma yararlı olması amacıyla, topluma sanatı desteklediğimizi göstermek için açtık. Tematik sergileri özellikle destekliyoruz. Kuruluşundan bu yana 35 sergi açıldı ve bunların içinde Yahudi sanatçı sayısı bir elin parmaklarından az… Amaç sanata gereken önemi vermek…
Bir ailede bir sanatçı çıkacaksa o ailenin içinde muhakkak sanata önem verilmesi gerekiyor. Vermiyorsanız, zaten o yeteneği daha hemen başından kaybediyorsunuz. Bir sanatçı yetiştirmek için hem aile hem toplum olarak destekçi olmalıyız.
Son dönemde, bizleri gururlandıran bir konferansa, buluşmaya katıldınız İsrail’de. Bu buluşmadan biraz söz edebilir misiniz?
Buluşma çok iyi geçti. Burada önemli olan 16 değişik ülkenin önde gelen karikatürcülerinin orada olmasıydı. Amaç tabi ki karikatürcülerin Ortadoğu’ya, barışa, dünya düzeninin iyi gitmesine yönelik bakışıydı. Herkesin yarım saat konuşma hakkı vardı. Ben bu yarım saati Türkiye karikatürcüsünün Ortadoğu’ya bakışını anlatarak değerlendirdim. Bunun için de ciddi bir araştırmaya giriştim. Bu konuda tarihçi Hande Solakoğlu yardımcı oldu. Birlikte arşivlerden 5000’e yakın karikatür taradık. Tanzimat döneminden bugüne kadar geldik. Bunu yarım saate sığdıracak şekilde kısalttım. Çok ilgi çekti. Konferanstan sonra yazılı metni isteyen çok kişi oldu. İlginç olan, Yahudi karikatürcü olarak tek ben vardım. Diğer ülkelerden gelenler İsrail’e ilk kez adım atıyorlardı. Çok gururlandım. Hem Türkiye’yi hem de Şalom Gazetesi’ni temsil ettim. Çok onurlandırıcı… Bunu da Şalom’a borçluyum. Ne için katılıyorum bu festivallere? Şalom beni özgür bırakıyor, ben de penceremden dünyaya bakıyorum. Gazetenin ilk sayfasında genelde ya Ortadoğu ya da cemaati ilgilendiren haberler vardır; ben gazetenin ön sayfasında aykırı bir sesim. Tanzanya’da, Japonya’da gelişmeler oluyor, çiziyorum. Pek karışanım yok; bu da bana büyük bir imkân açıyor ve rahatlıkla dışarıya bakabiliyorum.
Karikatür çizeri olarak, Türkiye’de karikatüristlere, özellikle bir Yahudi kimliği taşıdığınız düşünüldüğünde yaklaşım nasıl?
Oğuz Aral’a ilk kitabımı gönderdiğimde bana bir mektup göndermişti. Oldukça kibar bir mektuptu, onu Şalom Gazetesi'nde yayınlatmıştım 1991’de. "Nihayet Yahudi cemaatinden bir kişinin, karikatüre, sanata eğildiğini görmek beni mutlu etti. Sırf ticaret alanında değil, sanatta da başarı bekliyoruz bu vatandaşlarımızdan", diye yazmıştı Oğuz Aral. Yaklaşım genelde olumlu… Karikatürcüler Derneği üyesiyim, Karikatürcüler Vakfı ikinci başkanıyım. "Tam olarak sizden bizden ayrımı var mıdır", diye sorarsanız "vardır". Bunu yaşadığım, hissettiğim anda tavrımı koyuyorum. Çok yakın karikatürist dostlarım var; onlarla böyle bir şey yaşamıyorum. Fakat misal vermem gerekirse, Karikatürcüler Derneği’nde Balkan ülkeleriyle müşterek etkinlikler düzenleme komitesi oluşturuluyor ve bu komitede yer alıyordum. Görev paylaşımı yapıldığında, çok ünlü bir karikatüristimiz bana "sen de saymanlığı üstlenirsin" diyor. Şimdi belki böyle bir görev verilmesi başka şartlarda doğal karşılanabilir; ama ben doğal karşılamıyorum.
Burada bir vurgu var...
Ciddi bir vurgu var, dediğin gibi… Tepkimi gösteriyorum ve karşı taraf bunu bir daha yapmıyor. Keza büyük bir üstadımız bir kitap yazdı. Türkiye’nin kırk karikatürcüsünü anlatıyor. Son 80 yılda yaşamış karikatürcülerin arasına lütfetmiş beni de koymuş. Çalışkanlığımı, çalışma tarzımı, neler yaptığımı övüyor, anlatıyor. Bir yerinde de şöyle bir cümle geçiyor: "Bizim karikatürcüler de İzel kadar aktif ve çalışkan olsalar neler yapmazlardı neler" diyor. Şimdi burada bu muhterem ustanın beni farklı gördüğü çok açık... Kendisine rağmen, istemeyerek kaleminden kaçırıvermiş. Beni kendisinden görmüyor. Bu konuda Güldiken Mizah Dergisi’nde çok ağır bir makale yayınlandı ve kitap çok ağır bir şekilde eleştirildi ayrımcılık yapılıyor, diye… Bu bir yaklaşım; ama bunlar çok önemli değil. Genç kuşak, yeni kuşak nasıl görüyor, nasıl düşünüyor? Ben genç kuşakta, tohumları ekilmediği sürece ayrımcılık olacağını düşünmüyorum.
Az önce Türk Yahudisinin sanattaki yerinden söz ettik. Neden Türk Yahudileri sanatta yok? Türk Yahudilerini, gençleri sanata nasıl katabiliriz?
Örneğin Limmud. Müthiş bir başarı, harika bir organizasyon… Katılım çok yüksek… Organize edenler çok iyi arkadaşlarım; ama kafalarındaki yapı o kadar oluşmuş ve değiştirilemez ki… Bazı şeyleri algılamakta zorluk çekiyorlar, anlatamıyorum. Anlatamadığım için de kendimi feda ettim. Nasıl feda ettim? Katılmadım. Ben de isterdim o coşku içinde olup, konferans vermeyi. Bu benim için bir onurdur; ama gördüm ki istemekle olmuyor. Herkes yazısının yayınlanmasını ister; maksat değerli yazıyı bulup çıkartıp, ona kıymetini verebilmek. Ben orada konferans vermeye layıksam, karşılığını almam lazım. Angaryaya karşıyım; ancak o zaman sanata değer verdiğim ortaya çıkacak, o zaman gerçek sanatçı ortaya çıkacak. Bakacak olursanız Türkiye’de Yahudi sanatçı bir çok var; ama gerçekte yok. Bir elin parmakları kadardır… Birlikte sayalım: İzzet Keribar, Mario Levi, Yeşua Aroyo… 7-8 kişiyi geçemeyiz… Genellersem, erkekler para kazanır, kadın sanat yapar hobi olarak. Çok ağır oldu belki; ama öyle.
Limmud’da benden özgeçmişimi istiyorlar, gönderiyorum. Bakıyorlar iş adamı dememişim, oysa onlar başarılı bir iş adamı olarak görüyorlar beni; Tanıtımlara bakıyorum birinci cümle, "esas mesleği iş adamı" şeklinde başlıyor… Size ne benim esas mesleğimden, öyle bir şey yok! Ben isteseydim, parantez içinde bunu yazardım. Bu neden böyle? Çünkü kafalarda böyle yerleşmiş. Adamın bir işi var, başarılı olmuş, ondan sonra kendine hak reva görmüş sanatla uğraşmayı; aksi hâlde sanatla ne uğraşıyorsun arkadaş, git ekmeğini kazan… Ne işin var senin karikatür, fotoğrafla? Benden giriş ücreti istediler, kabul ettim; hatta bütün ailemi getirecektim; ama siz de konuşmamın bedelini ödeyeceksiniz. Nasıl ki ben bedava giremiyorum, siz de benim konuşmamın bedelini ödeyin. Diğer sanatçı arkadaşlarım bedava sunum yapmayı kabul etmiş olabilirler; ama ben etmeyeceğim ve sonuna kadar direneceğim. Bunu anlatmazsak, mesafe kat edemeyiz, ilerleyemeyiz. İş ayrı, sanat ayrıdır. Eğer sanat iş olsa, yetenekli olan herkes sanatçı olabilirdi.
Mario Levi’nin anlattığı bir olayı aktarayım. Yazmaya başladığı zaman, evde hayatı ıskalamış bir insan gözüyle bakılırdı ona. Ne zaman ki Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazandı, hem ün hem de para gelmeye başladı. Bu sefer de ailesi ona neden boş oturduğunu ve neden içeri girip yazmadığını sormaya başlamış. Toplumumuzun nasıl şartlandığını görebiliyoruz. 70’li yıllarda, dosyama karşılık aldığım para az geldi ve bu işten uzak durdum, ben dahi öyle şartlandım. Kimseyi de özendirmedim; ama yanlış yoldayız. Öyle bir noktadayız ki, eskiden Yahudilerin ticarete atılması için çok önemli nedenler ve avantajlar varken; bugün herkes eşit… Zaman, yetenekleri ortaya koyma zamanıdır ve şu ülkede 20,000 kişi olsak dahi, yetenek ortaya çıkacaktır. Yeter ki, beslensin ve gerçek değeri verilsin. Kendi toplumumuz, maddi demiyorum, manevi destek versin. Benim istediğim aslında sembolik bir şeydi; zengin olacak değilim ki… İsrail’e gidiyorum konferansa; bırakın uçak, konaklama param karşılanıyor, bir de zarf veriyorlar... Neden? İki gün yemek yiyeceğim, onun karşılığı… Sizi takdir ediyorlar, size bir değer veriyorlar. Herhangi bir yere gittiğimde karşılığını veriyorlar. Bizim cemaatte neden vermiyorlar; cevap: hobi olarak görüyorlar. Ekmeğinizi ne de olsa başka yerden çıkartırsınız; çıkartamıyorsanız ayıp… Bu mantığın değişmesi lâzım…
Hobiyle gerçek sanatçı arasında ayrımı yapabilmemiz lâzım… Hobi kötü bir şey değil ki… Adam emekli olmuş, resim yapacak, yapsın. Güzel, kutlarım. Sergi açar, kitap da yazar… 20 yaşında pırıl pırıl bir delikanlı kitap yazdığı anda bunu da alkışlamak lazım ve ona o ortamı sağlamak lazım. Hem aile hem de toplum onu beslemeli. 20 yaşında bir delikanlı yazmaya başladığında "aklını mı kaçırıyorsun, git bir baltaya sap ol önce" dediğiniz anda önünü kesmiş oluyorsunuz. Örneğin birinin yazıya yeteneği varsa ortaokul sıralarında ortaya çıkıyor, bunu desteklemek gerekli… Yapılıyor mu, şüpheliyim; ama tersi yapılıyor.
Karikatür sanatında geleceğe yönelik planlarınız nelerdir, neler yapmayı hedefliyorsunuz?
Geleceğe yönelik kısa vadeli düşüncelerim var. Bir projem var. Uzun zamandır kitap yapamadım. İkincisi, son katıldığım konferansta bir şeyin farkına vardım. İsrail’e davet edilen pek çok Arap karikatürcü gelmedi. Hâlbuki bu buluşmalar çok yararlı. Büyük düşünmek lazım… Bunlar dünya barışı için… Türkiye’de böyle bir buluşmayı gerçekleştirmek istiyorum. İsrailli karikatürcülerin katılacağına eminim, Filistinlilerin de katılacağına eminim. Mısırlı, Suriyeli, İranlı, Iraklı temsilcilerin de katılımıyla çok ilginç sonuçlar alınabilir. Batılı ve Avrupalı karikatürcüler de katılacak… Bu buluşmaları gerçekleştirmek istiyorum; bunun için bazı adımlar attım bile. İnşallah gerçekleşir.