Liz Behmoaras Cumhuriyet Gazetesi 21.11.2002
İzel Rozental’la F’ler dünyasına yolculuk

Philip Delerm’in “ Bira kadehinden içilen ilk yudum ve hayatın başka minnacık zevkleri” kitabı, geçtiğimiz yıllarda Fransa’da satış rekorları kırmıştı. Türkçe’ye çevrildi mi hatırlamıyorum... Umarım çevrilmiştir.

İzel Rozental’in geçtiğimiz hafta Okuyanus yayınlarından çıkan F – Mizah Yazıları, her ne kadar başlığıyla, diğeri gibi içeriği göz önüne sermiyorsa da, bana biraz onu hatırlattı.

Birinde hayatın minnacık zevkleri sıralanıyor...

Ötekinde yani F’de hayatın minnacık (!) sıkıntıları, minnacık olayları, sıradan duyguları aktarılıyor.

Tamam ama niye bunların başlığı “F” ?

Her şey bir oyunla başlamış.

“Takıntılı” ve de “saplantılı” yazarımız, önsözünde, bu oyuna  ve sonradan yaşadıklarına, “f” sendromu diye nitelendirdiği  bir açıklama getiriyor ve açıklamasını şu sözlerle bitiriyor ( ve dolayısıyla kitabına başlıyor!)

“...ben küçük “f” lerle ilgileniyordum. Yaşamdaki sıradan, önemsiz, minik ayrıntılardaki “f” lerle, fasa fiso anılarla...”

Öyle fasa fiso anılar ki, ben büyük laflar etmekten çekinmesem, nerdeyse toplumsal belleğin bir parçası haline gelmişler, diye yazacağım.

Neden mi?

Oturup hatıralarımızı şöyle bir yoklasak:

Hangimiz, yakın ya da uzak bir geçmişte, evimizde tuhaf sesler içinde can çekişen bir buzdolabının etrafında, üst düzey uzmanlarla uzun, pahalı ve sonuçsuz konsültasyonlar düzenlemedik ?.

Hangimiz hayatımızın bir evresinde, evimize davetsiz konuk olan bir fare ailesine amansız bir savaş açmadık ve bu savaşta, iki yüzlü komşular tarafından, yapayalnız ve utanç içinde bırakılmadık? ( Fare mi? Sizde mi? Aman ne iğrenç! Yo hayır bizde hiç bir zaman olmadı, hayatımda görmedim, asla, zaten öyle bir şey olsaydı herhalde anında evimi terk ederdim...)

Hangimiz yıllar ve yıllar önce göçüp gitmiş, hayattayken bizi pek çok kere zor durumlarda bırakan, değişik mizaçlı bir dedeyi, bir büyükanneyi içimiz burkularak yad etmekten hiç bir zaman vazgeçmedik?..

Bazen kendimizin bile çözemediği nedenlerden, bizden çok yaşlı bir dostu son yolculuğuna kadar elinden hep tutmayı görev edinmedik?..

Evimizi döşerken bir marangoz ustasının iki dudağının arasından çıkmış teslim tarihine şartlandıktan sonra saçımızı başımızı yolmadık?

İşte bundan dolayıdır ki, F’yi  elinize aldığınızda ( ki aldıktan sonra bırakmak gerçekten çok zor) bazen içten kahkahalarla, bazen (duygusallara duyurulur) göz pınarlarınızda biriken bir iki damla gözyaşıyla ama dudaklarınızdan gülümseyiş hiç eksilmeden okurken, “onların evinde de mi, onlar da mı, ha tıpkı bizde olduğu gibi, Büyükada’daki ev sahibesi bizimki olmasın! O ustanın adı gerçekten Dimitri mi, bizimkininki Kamil’di! Ben de tam olarak bu hisse kapılmıştım!” gibi değerlendirmeler son hızla geçiveriyor aklınızdan.

“Son hızla” diyorum, çünkü İzel Rozental görünürde hiç bir konuyu derinlemesine işlemiyor, daha doğrusu işlemek istemiyor. Önemsiz olanı uzun uzadıya, bol ayrıntılı anlatırken, önemli olanı büyük bir özenle, bir şakanın, bir iki kuru cümlenin  ardına gizliyor.  Bazen de sanki mantıksallıktan sıkılıp...tam anlamıyla ”uçuyor”.  Anlatılan olaydan, bambaşka beklenmedik bir olayın aniden doğduğu da oluyor.  Besbelli eğleniyor! Haliyle sizin de öyle derin iç muhasebelere dalmaya zamanınız yetmiyor. Ya da tam dalacakken, yazar sanki bir çimdik atıyor “o kadar da üstünde durulmaya değmez ya !” diye size takılıp aniden lafı değiştiriyor...

İzel’in anlatı tekniği, tıpkı kalemi gibi hafiflikle, keskinliği ve de bilinçli abartıyı ustalıkla harmanlıyor anlayacağınız...

Bir karikatür ustası kitap yazarsa kitabı öyle olur işte!

Kızı da babasının kitabını dizayn etse, ortaya böyle şık, özenli, gençlik ve yenilik kokan bir tasarım çıkar.

Liz Behmoaras